CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından başlayan protestolarda, 25 Nisan’da Ankara’nın Konur Sokak’ında düzenlenen öğrenci yürüyüşüne müdahale eden güvenlik güçleri, 30 kişiyi gözaltına aldı. 27 Nisan tarihinde gözaltına alınanlardan 4’ü ise tutuklandı.
Öğrenciler, yapılan tutuklamalara karşı duruş sergilemek amacıyla Ankara’nın Sakarya Caddesi’nde bir araya gelerek basın açıklaması gerçekleştirdi.
Basın açıklamasında “Gözaltılar, tutuklamalar, baskılar bizi yıldıramaz”, “Bu böyle gitmez, gençlik biat etmez” ve “AKP’den hesabı gençlik soracak” gibi sloganlar atıldı.
“GELECEĞE SAHİP ÇIKMA ÇAĞRISIDIR”
Öğrenciler adına açıklama yapan Mert Aldemir, şu sözleri dile getirdi: “19 Mart’tan bu yana üniversite öğrencileri, yalnızca bir tepki değil; bu düzenin gençliğe sunduğu geleceksizliğe karşı bir yaşam talebiyle sokaklardayız. Beyazıt’ta, ODTÜ’de ve birçok kampüste yükselen itiraz, sadece bugüne değil, geleceğimize sahip çıkma çağrısıdır. Yoksulluğun, işsizliğin, baskının ve güvencesizliğin karşısında birlikte duruyoruz. Bu sesin dalga dalga yayılması, gençliğin sözünü büyütme iradesinin sonuçlarıdır.
“NEZARETHANELER DOĞRUDAN CEZALANDIRMA ALANINA ÇEVRİLDİ”
Bu iradeye yönelik saldırılar hukuki olduğu kadar fiziksel boyuta da taşınmıştır. 25 Nisan’da Ankara’da, adaletsizlikleri teşhir eden 30 arkadaşımız polis müdahalesiyle gözaltına alındı. Basına yansıyan işkence görüntülerinin ardından Valilik, transfobik bir açıklamayla durumu savunmaya çalıştı. Aynı polislerin daha önce başka bir arkadaşımızın burnunu kırdığını biliyoruz. Nezaret yerleri, gözaltı mekanlarından çok cezalandırma alanlarına dönüştürüldü.
“ARKADAŞLARIMIZ HAKLARINI KULLANDIKLARI İÇİN GÖZALTINA ALINDILAR”
Arkadaşlarımız, hukuki dayanağı olmadan iki gün boyunca rehin tutuldu. Bu durumu tanıyoruz: İşkencecileri koruyan, suçluları aklayan bu düzenden hesap soracak olan gençliktir. 27 Nisan’da dört arkadaşımız – Rojbin, Ozan, Taylan ve İbrahim – hukuka aykırı şekilde tutuklandı. Gerekçe, her gün eylem yapmalarıdır. Arkadaşlarımız, haklarını kullandıkları için gözaltına alındı. Bu durum, gençliğin kamusal alandaki varlığını suç sayan, anayasal hakları keyfi şekilde sınırlayan bir tutumun örneğidir. İktidar, gençliğin güç birliğini bastırmak için hukuku bir alet olarak kullanıyor ama her defasında başarısız oluyor.
Çünkü bu dört arkadaşımız yalnız değildir. Onların mücadelesi, bu ülkede milyonlarca gencin ortak sorunudur. Geleceğimizin belirsizleşmesine, kamusal alanların kısıtlanmasına ve üniversitelerin bilimsel ve özerk yapılanmadan uzaklaşmasına itiraz etmek, herkesin hakkıdır. Bugün eylem yapanlar, yalnızca kendileri için değil, bu ülkenin eşit ve özgür yarınları için savaş veriyor.
“ARKADAŞLARIMIZ DERHAL SERBEST BIRAKILMALIDIR”
İşkencelerin yalnızca sokaklarda değil, cezaevlerinde de sürdüğü gözlemleniyor. 24 Ocak’tan bu yana, SGDF’li arkadaşlarımız hukuksuz bir siyasi operasyonla tutsak ediliyor. Arkadaşlarımız, sadece düzenin baskılarına karşı direniş gösterdikleri için, iletişim hakları olmayan Kuyu tipi hapishanelerde tutuluyor. Bu cezaevleri, insanlık onuruna aykırı bir işkence biçimidir ve sistematik zulmün aracı haline gelmiştir. Kuyu tipi hapishaneler derhal kapatılmalı ve arkadaşlarımız serbest bırakılmalıdır.
“1 MAYIS BİZİMDİR, TAKSİM BİZİMDİR”
Bu noktada yalnızca fiziksel özgürlük değil, adalet mücadelesinin de kazanılması gerektiği vurgulanıyor. Kuyu tipi hapishanelerde uygulanan zulüm, sadece birkaç arkadaşımıza değil, tüm topluma yöneliktir. Arkadaşlarımızın serbest bırakılması, yalnızca onların hakları için değil, toplumsal özgürlük mücadelesinin bir zaferi olacaktır.
Faşist baskılara devam edilirken, bu sabah birçok şehirde Taksim iradesini yükselten devrimcilere yönelik ev baskınlarıyla karşılaşılmıştır. İktidar, toplumda yükselen direnişi bastırmaya çalışmakta ve bunun için uydurma gerekçelere başvurmaktan çekinmemektedir. Ev baskınları hukuksuzdur ve gözaltına alınan arkadaşlarımız derhal serbest bırakılmalıdır. 1 Mayıs bizimdir, Taksim bizimdir. Meydanlarımızı terk etmeyeceğiz.
“BURADAYIZ, BİRLİKTEYİZ VE GERİ ADIM ATMAYACAĞIZ”
Üniversiteli öğrencilerin sesini kısmaya çalışanlar, gözaltı ve tutuklamalarla korkutabileceklerini sanıyor. Fakat biz her seferinde daha fazla dayanışma ile bir araya geliyoruz. Arkadaşlarımızın tutuklanması, yalnızca onların değil, tüm gençliğin haklarına müdahaledir. Bu nedenle bu durumu sadece hukuki bir mesele olarak görmekten öte; gençliğin demokratik haklarını savunma mücadelesinin bir parçası olarak değerlendiriyoruz.
Bu düzenin yarattığı eşitsizlikleri, yoksulluğu ve şiddeti görünür kılmak asla bir suç değildir. Suç olan, bu gerçekleri örtmeye çalışmak, eleştirenleri cezalandırmak ve hakları yok saymaktır. Gençliğin sesini bastırmaya çalışanlara cevabımız nettir: Buradayız, birlikteyiz ve geri adım atmayacağız. Bugün meydanlarda karşılarına çıkanlar, deprem sonrası kayıtsızlığı, kadın cinayetlerini, işsizliği, barınma krizini ve doğa talanını protesto edenlerdir. Arkadaşlarımız, bu meselelerin sorumlularını teşhir eden, çözüm talep eden ve birlikte mücadele eden bireylerdir. Bu nedenle tutuklanmışlardır ve tam da bu yüzden yalnız değillerdir.
“BU DAVA SADECE ONLARIN DEĞİL, HEPİMİZİN DAVASIDIR”
Mücadelemiz; toplumun ihtiyaçlarını gözeten bir akademi için, eşit bir yaşam için, herkesin söz hakkına sahip olduğu bir toplum için sürecektir. Kampüslerimizin yeniden inşası, yaşamlarımızın güven altına alınması ve arkadaşlarımızın serbest bırakılması adına mücadelemizi sürdüreceğiz. Rojbin, Ozan, Taylan, İbrahim ve diğer tüm devrimci tutukluların yanındayız. Bu dava sadece onların değil, hepimizin davasıdır. Arkadaşlarımız serbest bırakılana kadar, haklarımız tanınana dek, biz buradayız. Arkadaşlarımız derhal serbest bırakılmalıdır.