Antakya’da Yaşam Zor: Bir Enkazın Üzerinde Hayat
Hüseyin Zorkun Yazıyor
Press.tr – Antakya’da hayat, hâlâ depremin gölgesinde. Zaman geçiyor ama şehir hâlâ uyanamıyor. Depremin ardından geçen onca aya rağmen; sarsıntının izleri sadece duvarlarda, sokaklarda değil, insanların yüreğinde de taze duruyor. Her gün biraz daha sabırla, biraz daha çabayla yaşama tutunmaya çalışan bir şehirdeyiz. Ama bu kolay olmuyor.
Elektrikler sık sık kesiliyor. Her gün birkaç saatlik karanlık, Antakya’nın rutininden biri artık. Sular da öyle… Gidiyor, geliyor, bazen hiç gelmiyor. Temizlik, hijyen, yaşam konforu bu eksikliklerle daha da zora giriyor. İnternet ise başka bir çile. Kesik, yavaş ve güvensiz. Bir çağda yaşıyoruz ama bağlantımız 20 yıl öncesini aratıyor.
Yollar? Yollar artık toz ve topraktan ibaret. Kazılmış, açılmış, düzensiz şekilde kapatılmış. Üstelik bu yolları kullanan hafriyat kamyonları; ne kurala ne vicdana sığmayan hızlarıyla, kornalarıyla, gürültüleriyle ve kazalarıyla adeta bir şehir terörü estiriyor. Her gün yeni bir kaza haberi, her gün yeni bir öfke.
Konteyner kentler? Büyük umutlarla kurulmuştu ama onlar da sorunlarla boğuşuyor. Ne yeterli altyapı var ne de insan onuruna yaraşır bir düzen. Prefabrik çarşılar deseniz, orası da ayrı bir karmaşa. Ticaret var ama düzen yok. Esnaf da müşteri de mutsuz.
Ve çarşı-pazar. Fiyatlar el yakıyor. En temel ihtiyaçlar bile fahiş fiyatlardan satılıyor. Herkesin dilinde aynı söz: “Bu bir fırsatçılık, bu bir vurgunculuk.” İnsanlar enkaz altından kurtulmuş olabilir ama ekonomik enkazdan çıkmaları imkânsız gibi.
Hırsızlıklar mı? Ne yazık ki o da bir başka yara. Depremin ilk gününden bu yana süregelen yağma ve hırsızlık olayları hâlâ bitmedi. Güvensizlik, insanların en derininde yer etmiş durumda. Evini, konteynerini, arabasını bırakamayan insanlar, geceleri diken üstünde uyuyor.
Rezaletler zinciri içinde, bir yıkıntının üstünde kurulan hayatta, herkes ayakta kalmaya çalışıyor. Herkes bir mücadele içinde. Ama bu, artık sadece bir doğal afetin değil; aynı zamanda ilgisizliğin, vurdumduymazlığın ve duyarsız yönetimlerin enkazıyla verilen bir mücadele.
Bu şehir ayağa kalkmalı. Bu insanlar bunu hak ediyor. Ama önce görmemiz, duymamız ve yüksek sesle söylememiz gerekiyor:
Antakya’da yaşam zor. Ama bu, kader olmamalı.

